FATİH – EDİRNEKAPI – ZEYREK
Fatih semti, şehri fetheden sultanın lakabını taşıyan, İstanbul’un ilk büyük cami ve imaretinin çevresinde oluşan ve Türk döneminin en ünlü yerleşim alanlarından biridir.
Fatih Külliyesi
Külliye ilk inşa edilirken yapılan cami günümüze kadar ulaşamamıştır. Bugün külliyede bulunan Fatih Camii 18. yüzyılın sonlarında yapılmıştır. 1767 yılında Sultan III. Mustafa tarafından ve eskisinden tamamen farklı bir biçimde yeniden inşa ettirilen ve günümüze kadar ulaşmış bulunan bu yeni Fatih Camii, Mimar Mehmed Tahir tarafından yapılmıştır.
Fatih Camii klasik cami mimarisiyle inşa edilmiştir, ama bezemelerde barok tarzın etkileri görülür. Dört büyük mermer sütun üzerine oturmuş 26 m. çapındaki büyük kubbesini dört yarım kubbe destekler. Iki şerefeli iki tane minaresi vardır. Cami içindeki kalem işi süslemelerde de barok etkisi görülür. Külliyenin diğer önemli unsuru medreselerdir. Caminin iki tarafında da bulunan medreseler İstanbul Üniversitesi’nin de temeli olmuştur. Zaman içinde çeşitli tamirat geçirmiş medreselerin bir kısmı yol yapım çalışmaları sırasında tamamen yok edilmiştir. Günümüze bu medreselerden sekiz tanesi ulaşmıştır. Caminin kıble yönünde, camiye bitişik bir kütüphane binası 1724 yılında inşa edilmiştir. Fakat günümüzde bu kütüphaneye ait kitaplar, Süleymaniye Kütüphanesi`nde muhafaza edilmekte, bina ise tamir görmektedir.
Külliyenin kıble yönünde Fatih Sultan Mehmed`e, eşi Gülbahar Hatun`a ve Sultan II. Mahmud`un annesi Nakşidil Sultan`a ait üç türbe bulunmaktadır.
Bunların dışında külliyenin haziresinde çok sayıda büyük devlet adamına ait mezarlar vardır.
Külliyeye ait kervansaray 1980`li yıllarda onarılmış ve eklenen yeni dükkânlarla birleştirilerek, işyerleri olarak kullanılmaya başlanmıştır. Tabhane, çarşı ve hamam ise günümüze kadar ulaşmamıştır.
Fethiye Camii
Cami, aslında kilise olarak, 13. yüzyıl sonlarında Bizans’ın ileri gelenlerinden Mihail Glabas Tarkaniotes tarafından inşa ettirilmiştir. İstanbul’un fethinden sonra 1454 yılında patrikhane olarak kullanılmıştır. 1590 yılında İran savaşlarında Gürcistan ve Azerbaycan’ın fethedilmesiyle, fethin hatırası olarak camiye dönüştürülmüştür.
Kilisenin apsis kısmı yıkılarak yerine kıble yönüne uygun bir mihrap yapılmış, bir minare ve medrese inşa edilmiştir. Cumhuriyet döneminde müzeye dönüştürülmüş, 1955 yılında içindeki mozaik ve freskolar açığa çıkarılmış, eski haline uygun sütunlar yapılmıştır. 1960’lı yıllarda yeniden camii olarak ibadete açılmıştır. Duvarları taş ve tuğla karışımıdır.
Sultan Selim Külliyesi
Cami, dış avlunun ortasında yer alır. İç avluya üç kapıdan girilir. Son cemaat yeriyle birlikte avluyu 18 sütun ve 22 kubbe çevirmektedir. Avlu etrafındaki 20 pencere üzerinde çini panolar yer almıştır. Bu çiniler döneminin en iyi örneklerindendir. Avlu revağının döşemesi çiçek desenleriyle süslenmiştir. Ortada 8 mermer sütunlu ve kubbeli bir şadırvan vardır. Kapı kanatları oymacılık ve sedef kakmacılık sanatının en güzel örneklerindendir. Kare planlı ve son derece sade bir camidir. Minberi işlemeli mermerden yapılmıştır. Tek şerefeli iki minaresi vardır. Kıble yönündeki hazirede Yavuz Sultan Selim’e, Kanuni Sultan Süleyman’ın şehzadelerine, kızlarına ve Sultan Abdülmecid’e ait üç türbe vardır. Yavuz Sultan Selim’e ait türbenin kapı, pencere kapakları ve türbe içindeki ahşap parmaklıktaki sedef kakmalar tam bir sanat şaheseridir.
Zeyrek Camii
Şebsafa Hatun Camii olarak da anılır.Sultan I. Abdülhamid’in eşlerinden Fatma Şebsafa Hatun tarafından, ölen oğlu Şehzade Mehmed için 1787 yılında yaptırılmıştır. Zeyrek Camii olarak da anılan cami barok üslupta inşa edilmiştir.
Yapı malzemesi olarak kesme taş ve tuğla kullanılmıştır. Son cemaat yeri 5 sütunludur. Camiye bir merdivenle çıkılır. Sağdaki tek şerefeli minaresi kesme taştandır. Büyük kubbeyi köşelerde 4 kubbecik destekler. Kitabede yer alan şiir Şeyhülislam 5. Yahya Tevfik’indir. Banisi Şebsafa Hatun’un mezarı caminin haziresindedir.
Pantokrator Kilisesi
Kiliseleri Yunanhaçı planında olan bu manastırların en önemlisi Haliç’e hâkim bir yerde 13.yüzyılda Komnenos sülalesi tarafından kurulan Pantokrator İsa Manastırıdır. Kilise birbirine bitişik üç yapıdan meydana gelmiş olup, burası günümüzde Zeyrek Kilise Camii olarak bilinmektedir. Bu kiliselerden ortadaki, Komnenoslar’ın mezar şapeli olarak yapılmıştı.Pantokrator manastırının ek yapıları arasında, elli yataklı bir de hastane bulunuyordu. Bu büyük manastırın kilisesinden başka altında ki çok sayıda alt yapı ve sarnıcın hâlâ durduğu söylenebilir. Fatih’ten Haliç’e inen yamacın yine hakim noktasında 12.yüzyıl başlarında kurulan Pantepoptes Manastırı’nın da Eski İmaret Camii adıyla tanınan kilisesi vardır.
Dördüncü Haçlı Seferi’nin Bizans’a karşı dönmesi ve önce buraya dost olarak gelen Batılı şövalyelerin 1204 yılında Bizans İmparatorluğu’nu yıkarak başkenti ele geçirmeleri ve bir Latin krallığı kurmaları ile Bizans İmparatorluğu, Dünya politikasında büyük devlet olarak sürdürdüğü yerini kaybetmiştir. Şehrin içindeki bazı kilise ve manastırlar Katolik idaresine geçmekle beraber, şehir harap ve bakımsız bir duruma girmiştir.
Mihrimah Sultan Külliyesi-Edirnekapı
Kanuni Sultan Süleyman tarafından, kızı Mihrimah Sultan adına yaptırılan külliye, Mimar Sinan’ın eseridir. Külliyenin inşasının 1560’lı yıllarda tamamlandığı sanılmaktadır. Külliye bir cami, medrese, çifte hamam, türbe, çarşı ve sıbyan (çocuk) mektebinden oluşuyordu. Cami, zeminden 37 metre yükseklikte ve 20 metre çapında tek bir kubbeye sahiptir. Tek minaresi vardır. Camiyi 161 tane pencere aydınlatıyor. Pencere ve kapı kanatlarındaki ahşap üzerine sedef ve fildişi kakmalar ise çok değerli sanat eserleridir.
Caminin kıble yönünde ise külliyenin Sıbyan Mektebi ve Güzel Ahmed Paşa’nın türbesi bulunmaktadır. Külliyeden ayrı bir biçimde bir çifte hamam vardır. Külliyenin çarşısında ise günümüze hiçbir şey ulaşamamıştır.
ÇAĞ DEĞİŞTİREN SULTAN FATİH SULTAN MEHMED HAN (1451-1481)
Sultan II. Murad ve Hüma Hatun’un çocukları olan Sultan II. Mehmed, 1444 yılında doğdu, 1451’de yedinci padişah olarak Osmanlı tahtına çıktı. Edirne’de dünyaya gelmiştir. Çok yönlü bir kişiliğe sahiptir. Üstün zekâsı küçük yaşlarda ortaya çıkmış. Çok iyi hocalardan ders almıştır. Çok yönlü olarak aldığı eğitim ile Türkçe’den başka, Arapça, Farsça, Yunanca ve Slavcayı da okur ve yazardı. İyi bir şairdi. Babasının tahtı bırakması ile kısa bir süre devlet idaresini ele almış, içinde bulunulan olaylar sebebi ile tahtı babasına bırakmıştı. 1451’de babasının ölümünden sonra devletin idaresini tekrar eline almıştır.
İyi bir kumandan, güçlü bir devlet adamı ve devrine kıyasla çok açık fikirli, geniş kültürlü Batı’ya çok yakın bir hükümdardı. İlim adamları ile çok yakın ilişki içinde bulunmuş, ülke içinde ilmin gelişmesini sağladığı gibi, Batı’dan da sanatçıları getirerek, Doğu ve Batı medeniyetinin kaynaşmasını sağlamıştır.
En büyük isteği İstanbul’u almaktı ve bunu da çok genç yaşta başararak, Ortaçağ’dan Yeniçağ’a geçişi sağladı. Kendi dönemine kadar devam eden örf ve gelenekleri, değiştirerek devlet idaresine yeni bir düzen getirdi. Osmanlı Devleti’nin dünya devleti olması için her fırsatı değerlendirdi.
Devletin merkezî bir idare, otorite ile yönetilmesini sağlayacak en önemli tedbirleri aldığı gibi uygulamaya koyduğu kanunnâmeleri ile de devletin devamlılığını sağladı. Kendinden önceki kanunları da “Kanunnâme-i Âli Osman” adıyla topladı.
Sarığı dedesi Çelebi Sultan Mehmed’inki gibi idi. Bu kıyafeti de daha sonraki Padişahlara da örnek olmuştur.